Bazı olayların ilk olmadığını ve son olmayacağını da iyi bilmeliyiz. Gerçekçi bakarsak; merakla beklediğimiz bu kanunla en azından sessiz dostlarımızı korumamız adına ufak bir adım atılmış olacak.
Aklıma takılan birkaç soru da var: sene başında mecliste tartışılan hayvan hakları yasası ne zaman çıkacak? Bundan sonra hayvanlara şiddet uygulayan aşağılıklar hak ettikleri cezaları alacaklar mı?
Hayvana şiddet olayları tek tük olan bir şey gibi görünse de; sadece bize aktarılan kısmı. Madalyonun birde diğer kısmı var. Bu yüzü daha da acı bir portreden ibaret. Her Allah’ın günü zehirlenerek, aç bırakılarak öldürülen canlılar var. Hatta zavallılara yemek olarak verilen sosislerin içine çivi batıranları bile duyduk, gördük. Kuytuda tekmelenen, barınaklarda kötü şartlar altında tutulan daha sayamadıklarım ve nicesi…
Hayvana merhamet göstermeyenin insana da merhamet etmeyeceğini iyi bilmeliyiz. Artık sevimli dostlarımıza yapılan bu zulüm karşılıksız kalmamalı.
Zor şartlar altında yaşamaya çalışan, dışarıdaki sevimli dostlarımızı biraz görmezden gelelim. Onları sevelim, elimizden geldiğince ihtiyaçlarını karşılamaya çalışalım.
Eğer hiçbir şey yapamıyorsanız; sokağın ortasında hayvanlar için bırakılmış su kaplarına izmarit atmayın! Etrafa bırakılmış mamaları da ezmeyin, ezmeyin ki; utanacak yüzünüz olsun!
***
Korona virüse karşı ‘sarımsak yiyin’ tavsiyesi vermek kadar mantıksız birkaç soru(n) var.
Birincisi; kısıtlamaları sadece vatandaş mı tınlasın? Kendini önemli sanan veya o yetkileri atfettiğimiz bir takım kişiler bu kısıtlamalardan muaf mı? Son yapılan siyasi parti toplantılarda bu kuralların tınlanmadığı açıkça görülüyor. Kısıtlamaların; yolda yürüyen Ahmet Amcayı, Esnaf Mehmet’i veya Ayşe teyzeye karşı bir yaptırım aracı olarak kullanılması sahiden mantık çerçevesinde değerlendirilecek bir mevzu değil maalesef. Vatandaş ve “VIP” ayrımı çok keskin bir vaziyette. Bir taraf diğer tarafa fazlasıysa üstten bakıyor.
Zaten her şey; seni beni, Ali’yi Veli’yi bağlıyor kardeşim. Ülkede en ufak bir koltuk sahibini hiçbir şey bağlamıyor. Ne koltukmuş be… Bizde de tabure var olmaz mı? Olmuyor işte…
İkincisi; birilerine yaranacağız diye; hastalık kapmayı göze alarak onlarca kişiyi, kapalı bir ortamda sıkış tıkış aynı havayı soluması sizce mantıklı mı? Tabi ki değil ama bu da oluyor işte.
Salgını saldık, gitti zaten. Nasıl saldığımızı; turizmde, havalimanlarında ve çeşitli toplantılarda görüyoruz zaten. Sen yeme içme yerlerini kapat, millet yerde de yer yiyeceğini, sonuçta etkiye tepki olsa gerek.
Son baharı pas geçiyoruz ve kışın yaklaşmasıyla birlikte; vaka ve ölümler de artmaya başladı. Bu durumda beraberinde yeni kısıtlama kararlarını getirdi. Hastalığın kapalı ortamlarda yayılması daha da kolay oluyormuş. Ancak esnafı, işçiyi, öğrenciyi gören duyan pek olmadı, yüzlerine pek bakılmadı. Varsa yoksa sağlıkçılar. Tamam eyvallah. Sağlık ordumuz olmasa; salgınla zaten baş edemeyiz. Lakin zincir marketlerin gölgesinde yaşam savaşı veren küçük esnafı da görüverin bir zahmet. Tabi tüm zorluklara rağmen didinip, çalışan işçiyi de, imkansızlıklar içinde ‘uzaktan’ eğitim almaya çalışan öğrencileri de ve diğerlerini de…
Uzun lafın kısası; dertlerimize deva olan sarımsak mıydı, sarılmak mıydı? Şu dönemde; sarılmanın olmadığı kesin de…
Yorumlar